Kırsal alanda kedi fare yakalasın diye, köpek de bekçilik yapsın, sürüyü korusun diye beslenmekte ve ilişki çoğunlukla bu şekilde ilerlemektedir. Duygusal boyut derinlemesine olmamaktadır. Metropollerde ise durum biraz daha farklı. Bazı kişiler yalnızlığını paylaşmak, bazıları canları diğer insanların kötü davranışlarından korumak, bazıları da çocuklarına hayvan sevgisini aktarmak için evlerine dahil etmişler ve bu canlara birer isim koyarak aile üyeleri arasına katmışlardır.
Bilim açısından bakacak olursak eğer, engellilere yardım ve
rehberlik alanında kullanılmaları, bakımevlerinde yaşlılara uygulanan petli
terapiler, yine kronik bazı hastalar için uygulanan pet tedavileri, yalnız
yaşayan yaşlı insanlara evlerinde kedi, köpek beslemeleri tavsiyeleri geçmişe
dayanan uygulamalardır. Bu uygulamalar doktorla iletişim kuramayan psikolojik
rahatsızlığı bulunan bir gencin klinikte bulunan köpeğe ilgi göstermesi ve bunu
doktorun fark etmesi ile başladığı söylenmektedir. Ansiklopedik bilgi konusunda
bilgim maalesef yok. Araştırılabilir.
Kedilere evini açan kişi ya da ailelerin, kedi/kedilerini
(bir kedi ile başlayıp, sayısını üçe, dörde çıkaran çok kişi tanımaktayım)
öncelikli, sorgulanamaz ve birçok konuda çok daha fazla hakkı olan bir aile
bireyi olarak gördüklerini düşünmekteyim. Onlar evin şımartılması gereken sevgi
dolu, biraz da yaramaz çocukları… Bu arada yaygın inanç kedilerin “nankör”
oldukları düşüncesine hiç mi hiç katılmıyorum. Ona iki mama verdiğiniz diye diz
boyu yalakalık mı yapsın? Kediler tam tersine çok onurlu hayvanlardır. Nankör
olma konusunu başka bir yazıda irdeleyeceğim.
İnsan, kedinin sahibi mi, yoksa kedi insanın efendisi mi?
İki kediye sahip birisi olarak şunu rahatlıkla
söyleyebilirim. Literatürde var mıdır bilemem ama kediler insan üzerindeki
negatif enerjiyi alıp, uzaklara gönderiyorlar. Sahiplendirme yaptığım birçok
kişiden duyduğum şu sözler “ben daha önce yaşamıyormuşum, hayatına renk ve
sevgi geldi” benim için dünyalara değer.
Sokaklarda yaşayan kedi olsun köpek olsun hepsinin ortak
isteği “sevilmek, sevilmek”. İlk zamanlar apartman önünde beslediği kediler
sadece mamayı yemek istemekteydiler. Sonra birbirimize alıştık. Artık önce
“sevgi” sonra “mama”. Dolayısıyla karşılıklı sevmek, sevilmek gerek insanoğlunun
gerekse hayvanların ortak özelliği olmalı…
(Prof. Dr. Tarhan, "Kedi sevginin kokusunu alıyor, bu
şekilde kişiye bağlanıyor." diyerek, hayvan seven insanlarda oksitosin
hormonunun salgılandığını, bu nedenle insanların kendilerini hayvan severken
huzurlu hissettiğinin bilimsel araştırmalarla ortaya konduğunu kaydetti.)
Besleyen herkes iyi bilir ki kedilerin sezgileri oldukça
güçlüdür. İçinde bulunduğunuz ruh halinizi sezerler. Üzgün, kalbiniz kırılmış
bir zamanınızda yanınıza gelir, gözlerinizin içine bakar ve o an dünyanın
durduğu andır. Elinizle başını okşarken, olumsuz düşüncelerin uçuşup gittiğini
hissedersiniz…
Kedi beslemek disiplini de beraberinde getirir. Belli zaman
dilimlerinde mamasını vermelisiniz, suyunu tazelemelisiniz, kumunu temizlemeli,
tüylerini taramalısınız. Bu da size bir düzen ve dolayısıyla hayatınıza pozitif
disiplin getirecektir. Hafta sonu tatillerinde bile bu düzene bir şekilde
uymalısınız. Elbette tüm bunları yaparken “bak ben neler yaptın, senin için”
sen de bana “şunları şunları yapacaksın” diyemezsiniz. Çünkü bu ilişkideki
temel “karşılıksız sevgi” üzerine inşa edilmiştir. Bu da size aktif yaşamda ne
yaparsanız yapın “karşılıksız” ilişkiler, dostluklar ve arkadaşlıklar kurmanıza
yardımcı olacaktır.
Elbette kedi ile köpek arasında bazı farklar vardır.
Köpekler insana bağlıdır, kediler ise mekana bağlıdır. Bu yüzden kedileri,
köpekler gibi tasmayı takıp sokak sokak dolaştırmazsınız. Mekandan uzaklaşmak
onları rahatsız eder.
Empati çok güzel bir kelime… Bir iş arkadaşım var her konuda
ilk kelimeleri “empati-sempati” şeklinde başlar. Yine de bu kişinin hayatında
empati yaptığına hiç şahit olamadım. Empati-sempati nerede? Bitmiş, yok
ki… Kediler algılarınınız açılmasını
sağlayarak empati yeteneğinizi geliştirir. Nasıl mı? Sokaktaki kedileri
görürsünüz, evdekini düşünürsünüz ve aralarında kıyaslama yaparsınız. İşte bu
siz de empati yeteneğinin gelişmesine katkıda bulunur.
Kediler beraber yaşadıkları bizleri ses ve kokularımızdan
tanıyabiliyorlar. Bizimle birlikte iken bazen parmaklarımız ısırır gibi
yaparlar, ama asla dişlerini geçirmezler ve incitmezler. Hiçbir zaman
tırnaklarını, pençelerini size geçirmezler. Çocukları asla incitmezler. Ancak
kediler, iyi ve kötü insanları birbirinden ayırt edebilecek yeteneğe
sahiptirler. Saldırgan tavırlarını kötü insanlara karşı kolaylıkla
gösterebilirler.
Bilimsel araştırmalar kedilerin insana iyi geldiğini
söylüyor. Kedinin gırtlak kasının saniyede 25 kere açılıp kapanmasıyla oluşan
ve bizim kedi mırıltısı dediğimiz şeyin insandaki stresi ve tansiyonu düşürdüğü
ayrıca kalp krizini yüzde 30 azalttığı ispatlanmış.
Elbette tüm bunları okuyup, hemen bir kedi alayım, stres
düzeyimi azaltayım, antidepresanı bırakayım düşüncesi çok yanlış bir yaklaşım
olur. İster kedi olsun, ister köpek ya da başka bir pet olsun bir canlının
bakımı zor bir şey. Çokça sorumluluk istiyor. Bu konuyu başka bir yazıda ele
alacağım.
Stresten uzak, bol kedili bir yaşam diliyorum.
İnstagram'da kedilerimi takip etmek isterseniz BURAYA
Lütfen sizlerde kendi canlarınız ile yaşadıklarınızı yorumlar kısmında bizimle paylaşın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder