Ortaya Karışık

Her telden, her demden hikayeler, yazılar

19 Ağustos 2010 Perşembe

Bu benim aşk hikayem!

Kimilerine göre çok uzun yıllar önce, bana göre de daha dün gibi. O’nu gördüğüm gün daha dün gibi aklımda. O gün ne giymişti net olarak hatırlamıyorum ama hatırladığım tek şey o güzelim gözleriydi. Karanlık, yalnız, derbeder ruhuma huzur veren bakışları vardı. Ulu Manitu’nun uçsuz bucaksız yemyeşil çayırlarında kaybolmaksızın insanı kucaklayan sıcacık bir bakış. Sanırım ilk bakışta aşk dedikleri bu olsa gerek.

Arada sırada görüştüğüm bir arkadaşımla iş yerime gelmişlerdi. Arkadaşım, “biz aşağıdayız, eğer işin yoksa gelir misin?” diye sorduğunda çok da acele etmeden iş yerinden çıktım. Ya ayak üstü simit sarayında 20-25 dakikalık bir sohbet olur ya da bir iki sokak arşınladıktan sonra evli evine köylü köyüne muhabbeti. Öyle olmadı tabi ki, o’nu görür görmez sünepe sünepe oturan tüm beyin personeli alarm birinci seviyede alarma geçmiş gibi çalışmaya başladı. Kimi yarı matlaşmış gözleri parlattı, kimi saniyenin on binde birinde neler söyleyeceğime nasıl bir konuşma yapacağıma dair konuşma metinleri hazırlamaya başladılar. Beyim kıvrımları arasında yürütülen faaliyet o kadar hızlıydı ki, kazan da kaynama başlamış, kalp ritmi en üst seviyeye fırlamıştı. Adımlar sıklaştı, uçarcasına yanlarına vardım. Hızlı bir hoş geldiniz kelimesinin ardından tanıştırılmıştım. Ayla, Ayla, Ayla… Oyma taş ustaları ellerindeki murç ve keskilerle o kadar hızla kazımışlardı ki Ayla ismini beynime, beynimin kadrolu sanatçıları da aşk namelerini çalmaya başlamışlardı. İyi de nasıl olacaktı bu iş?

Diyaloglar, diyalogları kovalarken konuşulanlardan hala birçoğunu bugün bile hatırlamıyorum. Çünkü tek taraflı bir konuya endekslenmiş vaziyetteydim. Biraz daha fazla tanımak, iletişim bilgilerini falan almak için mutlaka kestirmeden gidip bir şeyler yapmalıydım. Aklıma,
-          Haydi, akşam yemeğini birlikte yiyelim deyiverdim. Birgül sorumu
-          Bir – iki arkadaşımız daha gelecek, sence sakınca olur mu diye soru ile cevapladı.
-          Ne demek, senin arkadaşların, benim arkadaşlarım dedim. Duyulacak şekilde ve cümlenin kalanını içimden yüzüne karşı “özellikle Ayla”

Pastanemsi bir yerde biraz vakit geçirirken aklımda sürekli olarak daha fazla bilgi edinmeliyim, bu bilgiyi nasıl edineceğim diye kurgulamalar yaparken karşımdaki insanın da tepkilerini, bana bakış açısını anlamaya, düşüncelerini okumaya çalışıyordum. Allah’ım bana o kadar donanım vermişsin, yürüyebiliyorum, koşabiliyorum, sırtımı bile kendim kaşıyorum ama,  ilk görüşte aşık olduğum bu güzel bayanın düşüncelerini neden okuyamıyorum? Neden bana böyle bir yeti vermedin?

Hızla bir şeyler yapmam gerektiğini düşünürken, diğer iki kişinin de gelmesi ile ekip tamamlandı. Yemek yeme kararı zaten verilmişti. Tabi ki, onlar öğrenci olduklarından restoran seçimi bana kalmıştı. Bu arada belirtmeliyim ki, aranmamdan beş dakika önce yemek yemiş ve toktum. Dediğim gibi öğrenci oldukları için güzel ev yemekleri yapan bir restoran seçtim. Masada oturan beş kişiden dördü birbirini tanıyor, ben ise sadece Birgül’ü tanıyordum. Zaten diğer ikisi hiç dikkatimi çekmemişti, Bugün ne isimlerini ne yüzlerini hatırlamıyorum bile. Aklım fikrim Ayla’da idi. Çoğunlukla dinleyici olarak katıldığım yemekte benim bir şey yememem ve hesabı ödemem Birgül haricindeki diğer dört kişiden tepki toplamıştı. Ama karnım toktu. Yemek konusunu da sadece Ayla ile biraz daha fazla vakit geçirmek ve bu arda kendisi ile olabilecek diyalogun sınırlarını genişletmekti. Yemek sonrası bir yerlere takılıp eğlenmek grup kararı olarak çıkmıştı. Benim aklım ise özel ilgimi Ayla’ya hissettirmek ve gelecek mektubu okumaktaydı. Ben şu kırmızı kutuda satılan Ülker marka Napoliten çikolatayı pek sevmem ama ondan birer kutu aldım ve birer tane verdim. Genelde bayanların çikolata sevdiğini bir yerlerden duymuştum. Tatlı yiyelim, çikolata gibi konuşalım. Aldı, çantasına koydu.

Gecenin sonunda eğlence, ayılmalar, bayılmalar derken yaşanan onca olayın ardından evi evine, köylü köyüne dönmüş benim ellerim boş kalmıştı. Ne nerede okuduğunu, çalıştığını ne de en ufak iletişim bilgisini alamamıştım. Gece benim için hüsranla sonuçlanmıştı. Beni bilenler bilir. Sıkıntılı zamanlarım da şeytan koleksiyonu yaparım. O gece ne kadar şeytanım varsa birbirleri ile kavga ettirdim. Kim kimi yendi bilmiyorum ama ben aşka yenilmiş, aşk acısı çekmeye başlamıştım.
Ertesi günden başlamak üzere Birgül’ü aramaya başlamıştım. Nasılsın? İyi misin? Ne var ne yok? Hadi, arkadaşını da al gel, Ayla nasıl? Hep birlikte akşam yemek yiyelim falan filan gibisi cümleler aramamın temel taşlarını oluşturuyordu. Her arama ismi geçmese de Ayla’ya ulaşmanın çabasını saklıyordu içerisinde. Birgül’de aptal değil ya, sanırım anlamıştı ama yardımcı olmuyordu. Ne kendisi geliyor ne de Ayla’yı getiriyordu.

En sonunda bir gün kendisini aradım, kısa süreli paraya ihtiyacım olduğunu söyledim. O’da sağolsun, dediğim rakamı hemen getirdi. Bir ki gün sonra öderim dedim. Aslında o paraya hiç ihtiyacım yoktu. Çok sonradan öğrendim ki benzer şekilde Ayla bir arkadaşına yardım edecek ama maaşa daha 2-3 gün var, Birgül’de demiş ki benim Osman’da alacağım var. Gel onu alayım sana vereyim demiş. Körün istediği bir göz, Allah’ın verdiği iki göz hesabı benim plan işe yaramış ve ikisi yeniden benim iş yerime gelmişlerdi. Artık planlarda her şekilde ilk elden iletişe geçmek vardı.

Belki o gün parayı ödememekle onları mağdur ettim ama bugün evliliğimi o ödemediğim o paraya borçluyum. Yaşasın akıl, yaşasın plan. Ben bir daha irtibatı kesmemek için o gün o parayı ödemedim. Amacımı da o akşam ulaştım. Artık nerede okuduğunu ve nerede çalıştığını öğrenmiştim. Ama baş başa bir görüşme ayarlıydım. Kitapları seviyormuş aynı benim gibi, tiyatroyu severmiş aynı benim gibi. Hemen atladım. Tiyatroda oyunculuk yapar mısın diye. İlkokullara tiyatro oyunları oynayan bir arkadaşım vardı. Olur mu diye sordu? Olmaz mı dedim. İşte randevu kendiliğinden oluşuvermişti.

Bir – iki sonra Keçiören de bir okulda gösterisi vardı arkadaşımın. Buluştuk, oraya gittik. Önce izleyiciydi. Salon çocuklar tarafından hıncahınç doluydu. Oturak tek sandalye vardı. Erkeklik işte. Oturmasını söyledim. Çok sonradan öğrendim ki, saatlerce ayakta duran bana üzülmüştü. Hoş teklif etti etmesine “birazda sen otur diye” dedim ya erkeklik diye. Akşam evde ayaklarıma bildiğim en güzel bakımları uygulamak zorunda kalmıştım. Neyse sanırım 2. ya da 3. seansta Ayla’yı da sahneye çıkardılar. O oynadı ben alkışladım. Ben alkışladım o oynadı. Okullarda oynamanın en güzel tarafı ne biliyor musunuz? Tertemiz kalbe sahip o minik yürekler oyun bitiminde ellerine kaptıkları defter, kitap ya da küçük kağıt parçalarına sizden imza istemeleri. Ayla da, o gün epeyce imza atmıştı, bir tanesi benim kalbime. Acele tarafından bir defter de ben bulmalıydım.

Lafı fazla uzatmayalım. Ankara’ya kar yağmış, iş yerinden kankam, Ayla ve ben kartopu oynamıştık, Ankara’nın kirli karanlığında. Artık vakit gelmiş evlere zili çalmıştı. Benim bir an önce bu ilişkinin adını koyma zamanım gelmişti. Bulvarda yürürken kankamın durağına gelmiştik. Hadi dedim, sen buradan bin doğru evine. Kankam demez mi, ben de ayla’yı evine bırakmak istiyorum diye. Haydi, bu nereden çıktı böyle. Kankayız da bu kadar da değil elbette. Hiç yapmadığım ama o gün mecbur kaldığım bir cümleyi söylemek zorunda kaldım. Kankama dedim ki, eee sıktın artık don lastiği gibi. Hadi evine çuf çuf.

Sonrasında Ayla’ya niyetimin ciddi olduğunu, bir küçük tüpümün bir de canımın olduğunu ama kendisini sevdiğimi ve evlenmek istediğimi zar zor söyleyiverdim, karnımda sancılar eşliğinde.

Bana “evet” dedi. Evet demesine evet dedi de en komik olay nikahımızda yaşandı. Gün alındı, evraklar hazırlandı. Her şey sekiz sekizlik. Nikah dairesine vardır. Ha unutmadan yıldırım nikahı yapıyoruz bu arada. Nikah memuru bize sordu. Her şey tamam da hani şahitler? Eyvah, nikah şahitlerini gelirken yolda düşürmüşüz. İşte bu komikti. Valilikte kıyılan nikahımızın şahitleri dönemin Ankara Valisinin koruması ve şoförü oluverdi. On beş yıla yaklaşan evliliğimizin, aşkımızın kısa hikayesi bu şekilde.

Bugün olsa yine yıldırım şeklinde seninle evlenirim, yine şahitleri senin o güzel gözlerine baktığımda yolda düşürüp gelirim.

Doğum günün kutlu olsun. Seni seviyorum. Son nefesimi veresiye kadar da seveceğim.

Biricik karım Ayla Arslan'ın doğum gününe...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Adbox