Ortaya Karışık

Her telden, her demden hikayeler, yazılar

24 Kasım 2020 Salı

Abiye Kuzu'yu kaç kişi hatırlıyor?




Adam, Türkiye’nin diğer ucundan gelen misafirlerini elinden geldiğince iyi ağırlamayı hedeflemişti. Hafta içi şehrin iç mekanlarına götürmüş, hafta sonu da Laodikeia’ya ve Pamukkale’ye götürür. Özellikle Pamukkale eşsiz güzelliği ile dünyanın dört bir tarafından hem yerli hem de yabancı turist akınına uğramaktadır. Ev sahibi için özellikle Pamukkale’yi misafirlerine gezdirmek iyi bir ev sahibi olmanın gerekliliğidir

 

Pamukkale’ye varasıya kadar araba içinde fazlaca bir sohbet geçmez. Sadece yol kenarındaki nar ağaçları ile bir iki cümle dışında.  Belki nar ağaçları hakkında bile konuşulmazdı da iki memleketin kıyaslaması sonrasında söyleniverdi iki cümle

 

Fazla uzun olmayan bir yolculuğun ardından beyaz Pamukkale’de karşıda görünmüştü. Saat 10.00 civarı olmasına rağmen epeyce hususi otomobil ve turist taşıyan otobüs vardı. Hemen girişte nar tezgahının yanındaki deve hariç gelen herkes halinden memnun gibi görünüyordu. Deve günlerdir, otur kalk, sırtında bir Japon, bir Alman, bir Türk gezdirmekten bıkmış gibi duruyordu. Herkes devenin sırtına binmek iki tur atmak için sıra bekliyordu. Milletin eğlencesi devenin hoşnutsuz homurtularına karışıyordu

 

Neyse ev sahibi misafirlerini Pamukkale’ye getirmenin verdiği mutluluğa mutluluk katmak için 10 kilo da narı arabanın bagajına atıvermişti. Ucuza nar bulunca alacaksın, her derde şifa…

 

Pamukkale gezildi, ev sahibi ve misafirleri yoruldu ve dönüş yoluna çıkıldı. Yolda misafirlerden bayan olanı

 

- Pamukkale nasıl böyle olmuş biliyor musun? diye ev sahibine sorar

 

Ev sahibinin bu konuda bir bilgisi yoktur. Ama bir fikir yürütür. Malum Denizli’nin içme suyu kireçlidir ya. Hemen anlatmaya başlar:

 

- Buraların suyu çok kireçlidir. Yıllarca akan suyun kireci burada kayaları kaplar ve Pamukkale ortaya çıkıverir

 

Soruyu soran bayan misafir hemen itiraz eder:

 

- Öyle şey olur mu? Sen bunu evdeki çaydanlık mı sanıyorsun kireç tutsun. Ben sana bunun aslını anlatayım der ve başlar anlatmaya

 

O arada ev sahibi içinden “hay dilimi eşek arsı soksaydı da ağzımı açmasaydım” diye bir düşünceye kapılır

 

- Ben Pamukkale’nin hikayesini sohbet ortamında muhterem bir alimden dinledim. Çok eskilerden bu bölgede bir ağa yaşarmış. Ağa bir gün hacca gitmeye karar vermiş. O zamanlar uçak, otomobil ve otobüs olmadığı için yolculuk epey bir sürmüş. Ağa kutsal topraklardayken, ağanın yanında çalışan gariban çoban ağanın karısına hemen hemen her gün gelerek; yenge ağam irmik helvası istedi, ağam et kavurma istedi, ağam kuru fasulye istedi, ağam istedi de istedi dermiş. Ağanın hanımı da, gariban çobanın canı çekti diye her istediğinin sorgusuz sualsiz yaparmış. Günlerden sonra ağa, kutsal topaklardan dönüvermiş. Ahali biraz da yalakalık olsun diye hemen koşmuş ağanın eline sarılmaya. Ağa kimseciklere elini öptürmemiş. Ahaliye dönüp, “eli öpülecek biri varsa o da benim çobandır” deyivermiş. Bizim gariban da koyunlardan sütü sağmış, bakraçları sağlı sollu omzuna asmış, ileriden geliyor. Ahali bir hızla çobana yönelmiş, çoban gelen kalabalığı görünce ürkmüş, bakraçtaki sütü olduğu gibi bugünkü Pamukkale’ye döküvermiş. Ya şimdi anladın mı Pamukkale nasıl olmuş diye de eklemiş, misafir bayan

 

Ev sahibi şaşkın, bir o kadar da daha da şaşkın kalıvermiş. Misafir bayan devam etmiş:

 

- İşte demiş senin eksikliğin televizyon seyretmemen, camiye gitmemen, biraz namaz kılsan, biraz oruç tutsan, ev günlerine gitsen, oya işlesen bunların hepsini öğrenirsin de… ama sen de bunların hiç biri sende yok deyivermiş

 

Abiye Kuzu gerçekten varmış…


Özlü sözlerine bir önek: "Dünyanın en son moda trenlerini benim kadar takip edemiyormuşsun. Senin şu sefil ve bakımsız halin benim içimi bürkültüyor. Ay mikemmel ev hanımı portfolyosu."


Not: Yazı 05 Aralık 2012 tarihinde kalem alınmış olup, daha önce farklı mecralarda yayınlanmıştır. Anımsamak ve biraz da gülmek maksadı ile yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Adbox