Ortaya Karışık

Her telden, her demden hikayeler, yazılar

23 Temmuz 2010 Cuma

Yazmanın Kutsallı

İnsanlık tarihi var olduğundan bu güne kadar hikayeler, öyküler hep var oldular. Kimi zaman kulaktan kulağa, kimi zamanda yazıyla aktarıldılar. Kimileri yazdı, kimileri anlattı. Yazmak bir sanat mı? Doğuştan kazanılan bir yetenek mi? Yoksa sonradan öğrenilebilir mi?

İlk insanların kulaktan kulağa anlattığı hikayeler, birilerini ya da topluluğu etkilemeye yönelik olmuştur. Çoğunlukla da kahramanlık ve acımazsızlık üzerine anlatılan hikayeler. Gücü elinde bulundaran kral, savaşçı, din adamı ya da benzeri yapıdaki insanların öykülerini içermiş. Bazıları bu kişiler tarafından ısmarlama anlattırılmış, aynı örneğimizdeki gibi…

Bundan çok çok önceleri atalarımız falanca diyarda yaşarken çok acı çekmişler. Touranlılar, atalarımızı her türlü işte yarı aç yarı tok kızlı erkekli çalıştırmışlar. Ayın yedinci karardığı zaman atalarımızdan ulu Ykamala eline geçirdiği bir kılıç, bir balta ile hiç düşünmeden Touranlıların arasına dalmış. İşte biz o gün bugün bu topraklarda özgürlüğün tadını çıkarıyor, kendi topraklarımı ekiyoruz. Diye devam eder gider.

Yazının bulunmasının ardından da hikayeler nesilden nesile çokta fazla değişime uğramadan aktarılmaya başlanmış, özüne yakın kalmaya başlamıştır. Günümüzde ise kağıt ve kalem sahibi her bir birey yazabilmektedir. Hele internetin yaygınlaşması ile birlikte bir çok sitede bir çok farklı konuda hikayeler okumaktayız.

Pekala; tüm bunlar kurallarına göre mi yapılmaktadır. Her yazılan bir hikaye, öykü değeri taşımakta mıdır? Emeğe saygısızlık yapmayalım ancak, bunların bir çoğu teknik bilinmeden yazıldığı için hikaye olmaktan çok uzaktadır.

Hikayenin kabaca bir tanımını vermek gerekirse; hikaye bir olayın kurgulanarak anlatılmasıdır. Bir çok üstada göre hikaye yazmak roman yazmaktan kolay olarak anlatılsa da bana göre hikaye yazmak romandan daha zordur. Nedenine gelince de, hikayede alanınız dardır ve anlatılması gereken olay bu kısa dönem içerisinde akıcı olarak anlatılmalıdır. Romana gelince ise iyi kurgulanmış bir roman içerisinde alan çok olduğundan her ne kadar bazen sıkıcı bölümlerde olsa konu dağılabildiği gibi toparlanabilir de. Başka bir değişle roman açık hava konserine benzer.

İşte bu yüzden genel manada hikayeler; kısa ve uzun hikayeler olarak ikiye ayrılabilir. Kısa hikayelerde olay ve kahramanlar sınırlıdır. Olay kısa ve etkileyici olmak zorundadır ve karakter sayısı birkaç kişiyi aşmamalıdır. Konu ise genel olarak tektir. Bu tür yazılara öykü demek daha doğru olacaktır. Uzun hikayeler ise birkaç olayın iç içe yaşanmasını kurgulayan, değişik sayıda kahraman içerebilen, roman kadar karmaşık olmayan yapının kendisidir.

Hikaye nasıl yazılır, Tek taraflı mı anlatılmalı, üçüncü tekil kişi tarafından mı anlatılmalı? Uzun uzun cümleler mi kurulmalı yoksa kısa mı? Bir sonaki yazımıda bunlara değinmek üzere hepiniz hoşçakalın. 

1 yorum:

  1. Ayşegül Bakır24 Temmuz 2010 10:55

    Selam;
    Size katılıyorum. Bizim gibi yazmaya çalışanlara yeterli kaynak yok. Devamını bekliyorum.

    YanıtlaSil

Adbox