Ortaya Karışık

Her telden, her demden hikayeler, yazılar

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Bolu Dağı Mangalevi



03 Nisan 2015 tarihinde, saat 20.00 civarlarında Denizli Bursa Caddesinde yakınlarda açılan Bolu Dağı Mangalevi’ne ailemle birlikte güzel, lezzetli ve hoş bir akşam yemeği geçirmek üzere gittim. Beni tanıyanlar bilir, ben acayip esnaf seçerim. Hem takdir ederim, hem de hataları hem yüzüne karşı, hem de sosyal medyada paylaşırım ki benim başıma gelen başka bir tüketici başına gelmesin. 



İki adet pideli köfte ve kendime de bir adet dana antrikot siparişi verdim. Köftelerde çok fazla ya da hissedilir bir sıkıntı yoktu. Arada ufak tefek sinir dişe gelse de genel lezzet içerisinde göz ardı edilebilirdi. Biz de ettik. Ancak dana antrikot tam bir faciaydı. Hem soğumuş hem de oldukça sinirliydi. Burada sinirliden kastım antrikotun normalde sinirlerinin alınmış olması gerekir. Çiğnemekte baya bir zorlandım. Hatta bizimle ilgilenen garsona durumu izah ederken aynen şu cümleyi kullandım:

-     Mavi’den aldığım hakiki deri kemerimi çiğnesem daha kolay olurdu. En azından bu kadar yorulmazdım, dediğimde bana

-       Bu aralar birçok müşterilerden özellikle dana antrikot için çok sayıda benzer şikayet geldiğini ve benim e şikayetimi merkez ofise bildireceklerini ifade etti.

Akşamın önemi ve ailemle birlikte olmamdan dolayı fazla uzatmadan 61.00 TL ödeyerek ilgili işletmeden ayrıldım.

Günler birbirini kovaladı. Ne arayan var ne soran var. Bizim 61 TL’nın 25 – 30 TL’sı yine birinin boğazından geçti, birinin arabasına benzin parası oldu. Bense kemirdiğim sinirli etten dolayı sinir düğümü oldum. Aslında bu gibi durumlarda bir iki lokmadan sonra ürünün ayıplı olduğu gerekçesi ile iade etmek lazım ama o gün olmadı işte. Baktım arayan soran yok, 15 Nisan 2015 tarihinde merkez işletmeye durumu özetleyen bir e posta gönderdim.

Eski bir reklamcı olarak durumu açıklayan, olayın müşteri gözünde oluşturduğu algıyı bedava bir kuruş almadan geri bildirim olarak yazdım. Hatta bilimsel konulara girerek yeni müşteri edinme maliyetlerinin mevcut müşteriyi elde tutma maliyetlerinden oldukça yüksek olduğunu falan yazdım. Son olarak Denizli şubesinin bir arka sokağında oturduğumu da ekledim.  

Şimdi bazı sorulara yanıt arayalım.

-       Madem bu üründe problem varsa garsonun gelen müşteriyi başka bir ürüne yönlendirmesi gerekmez mi?

-       Bu şubenin yanında MİSKE adında bir restoran var. Gaziantep mutfağı ağırlıkta. Sahibi ile yaptığımız sohbetler de “Ben yemeyeceğim bir şeyi, müşterime asla yedirmem” demektedir. Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az misali… Helal olsun ustama…

Fazla uzatmaya gerek yok. E postayı gönderdim. Sanki dünyayı düzeltebilecekmişim gibi. Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum. Yazıma cevap gelmedi. Telefon ile aradılar. Arayan kişi,

Ben merkez ofisten “…., E postanız için sizinle görüşmek istedim. İşte yılın belli döneminde elde olmayan bazı tedarik sebepleri nedeniyle etlerimizde (özellikle antrikot) sinir yoğunluğu yaşanmıştır. Tedarikçiler ile görüştük, bazılarını değiştirdik… Sonuç, olarak sizin memnuniyetsizliğin bizim borcumuzdur. En kısa sürede bu telafi edeceklerini” söyledikten sonra karşılıklı pozitif duygular ile telefonu görüşmesini sonlandırdık.

O gün bugün hala bekliyorum. Nasıl telafi edecekler diye. Hala bir tık yok. Teşekkür belgesi mi verecekler, bir kilo köfte mi gönderecekler ya da falanca gün misafirimiz olun 61 TL’lık bedava hakkınız var kullanın mı diyecekler, olmadı para iadesi mi yapacaklar. Hala bekliyorum. Telafi diye bir şey yok…

Demek ki onların anladığı telafi ile benim anladığım ya da beklediğim telafi farklı şeyler. Aynı sözlükte yer almıyorlar. Arkadaşımın bir dedi ki; onların telafi anlayışı şu şekilde olabilir dedi;

-    Sen bir daha gidersin Bolu Dağı Mangalevine. Verirsin siparişleri, ödersin hesabı. Eğer yemek lezzetli ise olay telafi edilmiş olur. Yok beğenmez yine sinirler ile karşılaşırsan başka bir akşam gidersin o zaman telafi etmeyi deneyebilirsin. Ne demişler aslanım “kasa her daim kazanır”

Enteresan bir bakış açısı olduğunu kabul etmeliyim. Belki de gerçekten firma böyle düşünüyor olabilir. Ben de boşu boşuna bekliyor olabilirim. Oysa ben, bu tür olayların paylaşıldıkça firmaların kendilerine çeki düzen vereceklerine inanmaktayım. Sosyal medyada tüketicilerin sadece anlık pozitif düşüncelerini değil, olumsuzlukları da açık açık yazmaları taraftarıyım.   


Gerisi size kalmış…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Adbox