Günler, saatler ve dakikalar, tek başına bir şey ifade etmiyorlar. Ama konu sana gelince her biri inanılmaz manalar taşımaya başlıyor. Seni düşünmediğim bir dakika bile yok desem abartmış olmam. Uyumadığım zamanların her bir saatinde, her bir dakikasında, her bir saniyesinde sen varsın. Seni o kadar çok düşünüyorum ki, uykumda bile seni düşündüğümü düşünüyorum.
Sana kaderden bahsetmek istiyorum. Bizim kantinde çalışan Kader’i kast etmiyorum. Hani şu inanan ve inanmayanların bahsettiği kader var ya işte ondan. Kader dedikleri ve üzerine birçok manalar yükledikleri kaderi diyorum.
Bazen insana oyun oynar, bazen yanında olur bazen de terk eder gider. Önceleri, insanın kendi kaderini çizebildiğine inanırdım. Yıllar bunun çok da mümkün olmadığını yine de yarı yarıya kaderimizi bizim şekillendirebileceğimizi öğretti bana.
Yıllar boyu sevgiden mahrum almış, annesiz, babasız, kardeşsiz büyümüş biri olarak yılar sonra sevgiyi yakalamak nasıl bir duygudur bilir misin? Ben biliyorum. Oyuncağını kaybetmiş bir çocuğun onu tekrar bulduğunda yaşadığı mutluluk kadar mutluyum. Buğday ambarına düşmüş bir tavuk kadar mutluyum. Bal kovanı bulmuş bir ayı kadar mutlu…
Sen, benim rüyalarımda yazılmış bir şiir gibisin. Bir değil, iki değil defalarca şiiri okumak, gökyüzüne haykırmak… Sen, benim kutsal kitabım gibisin. Her sayfasını evirip çevirip defalarca okumak, bittiğinde en başa dönmek, bir daha okumak, bir daha okumak…
Biliyorum bazen düşüncesiz, dengesiz olabiliyorum. Davranışlarımı, dilimi ve sözlerimi kontrol edemiyorum. Kendi kendime “ne yapıyorsun sen, cıssss olursun” diyorum. Ama nafile, serçe kalbi misali atan yüreğime söz geçiremiyorum. Sevdiğimi dağlara, taşlara haykırmak, kazımak istiyorum.
Tüm çocuksu davranışlarım, ısrarlarım, yakarışlarım, kaprislerim, agresifliğim; sevgimden, sana olan tutkumdan dolayı… Beni bu konuda suçlama, lütfen.
Beş bin yıldır açım, susuzum sevgiye ve aşka… Ben senin, sen de benim karşıma isteyerek çıkmadık, sevgilim. Kader bizi karşılaştırdı. Kader mahkumlarıyız biz.
Kader bize sayfaları boş bir kitap verdi, içini en baştan biz yazalım diye. Dedim ya, kader mahkumuyuz diye ama kader bize yeniden yazalım diye bir kitap verdi, sevgilim iki elden yazalım diye. Şimdi soruyorum tatlım sana var mısın benimle bu romanı yazmaya? Kendi romanımızı, aşkımızı, sevdamızı, yapamadıklarımızı, tadamadıklarımızı, duyamadıklarımızı, dokunamadıklarımız…
Bir yandan yazıyorum ya, bir yandan da seni özlüyorum. Masamın bir kenarında resmin, diğer yanında beş bin yılık dostum sigaram. Özlüyorum özlemesine de şu an için sen çok uzaklardayken elimden bir şey gelmiyor, sigaramdan bir nefes daha almaktan başka.
Davranışlarımdan dolayı sakın bana kızma, beni suçlama… Ben sadece sevdim.
Her gün sana yazdığım bazısını postaya verdiğim bazısını da veremediğim bu mektuplar sana ne ifade eder bilmiyorum. Seni gördüğüm kısa ve nadir anlarda “ah diyorum, nefesim tutulmasa, boğazım düğümlenmese, kendimi sana doğru dürüst anlatabilsem” diyorum, olmuyor. Aklım yüreğimi, yüreğim aklımı yoldan çıkarıyor.
O güzel bakan gözlerine baktıkça, kayboluyorum. Aşk çığlıklarının arasında, gölgelerde o güzel gözlerinde kayboluyorum, sevgilim. Ne güzel bir kadınsın sen. Kayboluyorum dedim ya, aslında yalan söyledim. Sensiz olduğumda kaybolmak ne demek, ölüyorum ben kızım aşkından. Tutuştum, yanıyorum. Sarhoş oldum, yalpalıyorum. Acil servislik olmuşum da haberim yok bebeğim.
Gözlerim, gözlerinden başka yurt bilmesin, sevgilim. Gözlerine, dudaklarına, yüreğine yerleşmek bu yurtta kalıcı olmak istiyorum.
Mutlu etmek, mutlu olmak istiyorum…
Devam edecek….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder